27 Ekim 2009 Salı

eski günlerimiz

Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası
gibiydi,hep evdeydi.
Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu
ki.

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya
yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile
dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek
arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su
içerdik.
Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı
bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine girip gelen ( ki sadece çişi gelen giderdi evine )
elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın
üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık. Polisler gelmezdi
kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir
bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan
çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı
alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.

Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum ama evinin
camında,
temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç kuruş
hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var içinde oynayan
çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl
vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..

Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye
hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bodyguard ' larin beklediği yerlerden
hep
korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini
bitiremediği
arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik?
.
.Her toplum haketiği gibi yönetilir derler ya,hakettiği gibide yaşar
diyelim mi ?

yazıyı bi arkadaşım yollamış, bazı yerlerini okurken tebessümler oluştu yüzümde, bizim güzel çocukluğumuzdan bahsediyodu. ama ruhsuz kelimesini okuyunca dedim tamam işte budur, artık o kadar ruhsuz o kadar isteksiz yaşıyoruz ki hayatı. şimdi uğraşamam deyip komşumuzla selamlaşmamak için yolumuzu değiştiriyoruz, bütün gün işte yetmiyormuş gibi akşamları evde bilgisayarla yaşıyoruz. günde 4 saat trafik çekip, üstüne müdür, çalışan, müşteri kaprisi ekleyip ancak kendimizi evdeki rahat koltuklarımıza atabiliyoruz. saçma sapan dizileri, yarışma programlarını izleyip yorgunluktan uyuyakalıyoruz zaten. ertesi gün gene aynı koşturma.
ben ruhsuz kelimesini bu aralar pek yakıştırdım kendime, umarım size uymuyordur :))

3 yorum:

  1. bende bizim çocuklugumuzu çok ozledim ekmek arasına biraz domates birazda peynir koyup yemek istiyorum kovboyculuk oynarken!

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel yazmış, yazan her kimse..
    Burnumun direği sızladı derler ya, öyle işte..
    Ne güzeldi çocukluğumuz..
    Şimdilerde, televizyonu açıyorsun, cinayet haberi; kurban çocuk, katil de çocuk!
    Öte yandan kırmızı ışıkta arabanın yanına gelip dilenen çocuk, para alamayınca camını patlatıp duymadığın rezil küfürleri yağdıran yine çocuk!
    Ne oldu çocuklara, ne oldu çocukluğa diye düşünmeden edemiyor insan..
    Hele de, böyle, kendi çocukluğunun saflığını hatırladığında..
    Sevgiler..
    GÜLÇİN

    YanıtlaSil
  3. artık haberleri bile seyredemiyorum sinirlerim bozuluyor :( özledim çocukluğumu :)

    YanıtlaSil