31 Mart 2010 Çarşamba

masal şehri

Bir gün kesin gideceğim bu dar sokaklı, bol merdivenli, masal şehrine :)))
























28 Mart 2010 Pazar

Mahzun Mor Menekşe




Ya aslında söylenecek çok da bişey yok, sene başında bize direk 6 puan versinler, kimse de bu derbinin stresini yaşamasın, daha doğrusu Galatasaraylı arkadaşlar umutlanmasınlar boşuna :))))

Şaka bir yana, dün akşam her iki tarafın da muhteşem bir oyunculuk sergilemediği bir maç oldu bence ama nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde Selçuk'un şık gölü ile kazanan taraf biz olduk - gene- :PPPP. şimdi diyeceksiniz ki hakem penaltımızı vermedi falan, eeeeeee bizim de Guiza'nın binbir zorlukla attığı gölü ofsayt diye saymadı, o nolucak :)))) zaten Guiza bir tek size gol atabiliyor malesef :))

Gs Taraftarı büyüklüğünü ve asilliğini gösterip rahmetli Özhan Canaydın'ın isteği doğrultusunda FB'li futbolcular sahaya çıkarken ıslıklayıp küfür etmek yerine alkışlarla karşıladılar, maç içinde de 67. dakikada yapılan terbiyesizlik haricinde hiçbir sorun yoktu.

Umarım bu tarz davranışlar bundan sonraki maçlar içinde geçerli olur, saha içinde ya da dışında daha fazla kavga, gürültü, barbarlık görmeyiz. 

Gene de zaferimizin de keyfini çıkarmak lazım tabi :)))

22 Mart 2010 Pazartesi

sinir küpü

sinir ediyorsun beni
sana bişey söylediğime paylaştığıma pişman oluyorum her seferinde
önce bütün hevesimi kırıyorsun, bütün şevkimi alıyorsun, sonra bugün arayıp şirinlik yapıyorsun, söylediğin şeyi ne zaman yapıyorduk hadi hadi yapalım halledelim diyorsun.
yok artık bi kere söyledim insanlara yapmıyorum diye, artık dönmem sözümden.
inadım da sana benzedi

21 Mart 2010 Pazar

bu aralar böyleyim

yeni bir hafta, yeni umutlar, yeni başlangıçlar... ne kadar klasik laflar, üstelik bence artık hiçbir doğruluğu da yok. evet yeni bir hafta başlıyor bugün ama nolucak yani, bir önceki ya da bir sonraki haftadan farkı ne olacak? işe git, eve dön, arada arkadaşlarla görüş, kimseyi sıkmamak adına sahte sahte gülüşler at etrafa, bir iki yalancıktan kahkaha patlat, sonra evine dön gene yalnızlığınla bunalımınla başbaşa kal.
gerçekten içimden gelerek güldüğüm zaman da 10 saniye sonra bütün düşünceler kafama üşüşüyor. kendi kendime güldüğüm için suçlu hissettiriyorum. Arkadaşlarıma bişey anlatmak istemiyorum, sanki kafalarını şişiriyorum gibi geliyor, devamlı şikayet ediyosun diycekler sanki en sonunda. öyle demeseler de hep aynı teselli cümlelerini kuracaklar, yıllardır duyuyorum o cümleleri ama inanmıyorum bile artık söylenenlere, sadece peki deyip geçiyorum.
Bu da geçecektir mutlaka ama kimbilir ne zaman

9 Mart 2010 Salı

Mustafa Mutlu - Vatan Gazetesi - 06.03.2010

Mustafa...

Sevgili kardeşim...

Sana “Mustafa” diye hitap ettiğimi, “sevgili kardeşim” le başlayan bir mektup yazdığımı görenler, haklı olarak bizim yediği içtiği ayrı gitmeyen “iki Mustafa” olduğumuzu düşünecekler.

Senin yüzünü en fazla bir ya da iki kez gördüğümü, sohbetlerimizin ayaküstü iki dakikayı aşmadığını bilmeyecekler.

Ama sen...

Hem benim, hem de yüzünü bir kez bile görmeyen, seninle ayaküstü de olsa iki dakika bile sohbet etmeyen milyonlarca kişi için; hem “Mustafa”sın, hem de “sevgili kardeş...”

***


Dün senin mahkûmiyetinin sene-i devriyesini idrak ettik!

Demir parmaklıklar arasında dolu dolu 365 günü sen yaşadın belki; ama biz de yanındaydık!

Mesleğimizin doğası gereği yaptığın söyleşiler yüzünden “darbeci”, bilgisayarında bulunan “kitap hazırlıkları” yüzünden de “örgüt üyesi” ilan etiler seni...

Hayatın boyunca savunduğun demokrasiyi “ortadan kaldırmaya çalışmak”la suçladılar...

Eli kanlı katiller; sırf sahip oldukları para ya da çevre yüzünden ellerini kollarını sallayıp gezerken, düşüncelerini dile getirdiğin için seni içeri tıktılar...

“Düşünce ve ifade özgürlüğü” nün bu ülkede koca bir balon, “demokrasi”nin hep “sahibinden yana tartan bir kantar” olduğunu kanıtladılar!

***


Sevgili Balbay...

Ne ilginçtir ki seni içeri tıkanların korkusu bu bir yılda azalacağına iyice arttı...

O kadar korkuyorlar ki senin özgür kalmandan, “tahliye” kavramını senin için lügatlerinden çıkardılar...

Sadece bir önlem olan “tutuklama”yı, “cezalandırma”ya dönüştürdüler...

“Delilleri karartman tehlikesi ve kaçman ihtimali” olmadığı halde; seni, tam bir yıldır yeni doğmuş bebenden ayırdılar...

Şimdi hepimizin gözü onların üzerinde:

Eğer senin gerçekten de terör örgütü üyesi olduğunu kanıtlayamazlarsa... Kendileri toplum vicdanında teker teker “yaşam boyu karalanma” cezasına çarptırılacaklar...

“İçeride” geçirdiğin bu 365 günün hesabını ne sana, ne eşine, ne bebene, ne de yazılarından mahrum kalan yüz binlere verebilecekler...

***


Senin içeride geçirdiğin bu bir yılda çok şey değişti Mustafa...

Bu ülkede artık cumhuriyetin temel niteliklerine meydan okuyan tarikat üyelerine dokunmak yasak...

Ama o yobazlar için soruşturma yapan bir Cumhuriyet Başsavcısı, seninle aynı suçtan cezaevinde...

Sırada bir de ordu komutanı var!

Teröristler “demokrasi kahramanı” oldu; onlarla savaşan komutanlar “terörist...”

Yurtseverlik ise... En büyük “ihanet!”

Hani dünyada her sabah yeni bir “gün” başlar ya... Biz uzun zamandır her sabah yeni bir “gece” ye uyanıyoruz...

Kuşku, suçlama, iftira; günümüzün en gözde yatırım araçları!

Dün bu ülkenin insanına namlu doğrultan alçaklar, bugün sayın ve saygın “gizli tanık...”

***


Sana yazacak çok şeyim var Mustafa...

Ya da...

Hiçbir şeyim yok!

Çünkü senin o kör karanlıkta geçirdiğin her dakikada, bu ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak benim de sorumluluğum var...

Senin savunma hakkının elinden alındığı bir ortamda; dilin, beynin, elin olamadık!

Senden af falan da dilemeyeceğim bunun için...

Çünkü biliyorum ki yerinde ben olsam, asla affetmezdim...

***


Şimdilik bu kadar Sevgili Kardeşim...

Aynı çatı altında olduğun meslektaşlarımız Tuncay Özkan’a, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’a ve Ulusal Kanal İstihbarat Servisi Şefi Ufuk Akkaya’ya selamlarımı ve sevgilerimi ilet...

Ve ne olursun, yaz...

Yaşadıklarını, hissettiklerini, bizden gizlenenleri yaz...

Çünkü senin yaşadıklarını başkalarının yaşamaması için, yazacaklarına çok ama çok ihtiyacımız var...

7 Mart 2010 Pazar

Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz Kutlu olsun


8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü...



Sabah sevgili Siyah Kelebek'in yazısını okurken gördüm Nazım Hikmet'in bu şiirini ve resmi, açıkcası ondan sonra kendi blog'uma koymayı düşündüm, sonra gördüm ki birkaç blog da daha aynı resim ve şiir kullanılmış.

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.

26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. Bkz. Wikipedia

Bugün töre yüzünden zorla evlendirilen hatta satılan, öldürülen, dövülen hayatta tek yaratılış amacı çocuk doğurmak ama özellikle erkek çocuk doğurmak olan kadınların günü,

Ya da yıllarca okuyup, modern bir aile de yetişip gayet düzgün bir işte yüksek bir mevkide çalışıp, kendisine denk bir adamla görünümde mutlu bir evliliği olan ama kocasından dayak yiyen ve bunu itiraf etmektan utanan kadınların günü,

Kocaları terör e kurban gittikten sonra kalan 3 kuruş maaşı ile çocuklarına kol kanat geren kadınların günü, elinde kalan bir şeref madalyası, kocasının arkasından unutulmayacak diye söylenen 3-5 söz ama gerisi yok.

Bu vatanı kurtarmak için kocasını, evladını verdikten sonra kendisi de karda kışta cepheye malzeme taşıyan kadınların günü bugün, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında bu Cumhuriyet'in kurulmasında en çok söz sahibi olanların günü. Bu çabaları takdirle karşılanıp mal olmaktan kurtarılan, dünyada kadın haklarına ilk sahip olan ve bunun değerini bilen kadınların günü bugün

Dikkat edin bütün çocuklar en zor zamanlarında "Anne" diye ağlarlar :)))

4 Mart 2010 Perşembe

deniz manzaralı kelepir okul


Bugün mailbox ıma düşen bi maili paylaşmak istedim. Temmuz ayında yapılan bir açıklama ile aralarında Kandilli Kız Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Pertevniyal Lisesi gibi köklü eğitim kurumlarının da olduğu 22 lisenin satılacağı açıklandı, Gerekçe ise "Ekonomi'ye Can Vermek".

Ülkede herşey bitti, sıra eğitim kurumlarına mı geldi? İmam Hatipleri'de satışa çıkaralım o zaman. Bu gidişle elimizde kalan tek "eğitim kurumları" onlar olacak zaten.

Ben sadece size yapılacak olan protestoyu haber vermek istedim, katılıp katılmamak tabi ki size kalmış.

DENİZ MANZARALI KELEPİR OKUL!!!

İSTANBUL’DA 22 OKUL SATIŞA ÇIKARILDI!

KANDİLLİ KIZ LİSESİ SATILIYOR!
Sıra Cumhuriyetimizin mirası okullarımıza geldi. Geleceğimizin ışığını söndürmek istiyorlar. Göz dikmişler
Cumhuriyetin namusuna !.. Haraç, mezat satıyorlar.
“87 yıllık Cumhuriyetin malları bunlar!”
Bağırıyor eş başkanları, çağırıyor küresel çakalları, leş kargalarını… Kanımızın, terimizin, tarihimizin, emeğimizin ürünü her şey satılık. Satıldı madenlerimiz, fabrikalarımız, petrolümüz, sınırlarımız,
topraklarımız. As başkan emir veriyor, eş başkan satıyor.
“Vatan dediğin, okul dediğin arazidir, arsadır. Satılır.”
diyor ülkeyi satmakla mükellef olanlar.
DEĞERLİ YURTTAŞ!!!
Ne dedelerimiz arazi için öldü, ne de Cumhuriyetimiz arsaya kuruldu. Bu arsız, doymak bilmez
rantiyeciliğin, talancılığın geleceğimizin aydınlığını karartmasına izin verme!
OKULUNA SAHİP ÇIK, GELECEĞİNİ SATTIRMA…



Gün :6 Mart 2010 Cumartesi Yer :Kandilli Kız Lisesi Önü

Buluşma :13 : 00 Basın açıklaması :14 : 00

ÜSKÜDAR DEMOKRATİK GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU



*Atatürkçü Düşünce Derneği Üsk.Koşuyolu Şb.
*Eğitim İş Sendikası 2.Bölge Başkanlığı
*Cumhuriyet Kadınları Derneği Üsk.Şb.Bşk. *Öncü Kadın Üsk.Şb.Bşk.
*Yeni Parti Üsk.İlçe Bşk. *İşçi Partisi Üsk.İlçe Bşk.
*Türkiye Gençlik Birliği Dergi (TGB

3 Mart 2010 Çarşamba

www.hediyekeyfi.com

Uzun zamandır alışveriş yapmaktan keyif aldığım bir siteyi tavsiye etmek istiyorum bugün. Dün bir blogları da olduğunu keşfettim. Buyrun burdan bakın :)

www.hediyekeyfi.com ve www.logolucikolata.com

Hediye keyfi öncelikle bebek hediyeleri konseptinde kurulmuş fakat şu anda her yaşa her türlü değişik ve keyifli hediye alternatifini bulabileceğiniz bir siteye dönüşmüş. Orijinal ve komik bir sürü ürün var içinde, dolaşması bile keyifli :))))

Logolu Çikolata ise tamamen farklı bir konsept, asıl amacı şirketlerin fuarlarda, tanıtımlarda kendilerini gösterecek orijinal ve akılda kalıcı bir promosyon yapmasına yardımcı olmak. Şu anda bu konsepte uygun olarak devam ediyor tabi ki ama sadece şirketler değil artık herkese hitap ediyor. Nasıl mı? Mesela sevgililer gününde hayatınızdaki insana üzerinde ikinizin güzel bir resmi olan bir kutu çikolata hediye etmek istemez misiniz? ya da düğününüzde, nişanınızda yanınızda olan insanlara üzerinde bir teşekkür notu olan, resim olan vs olan bir çikolata vermeyi düşünebilirsiniz :))

Ben yılbaşında en yakın iki arkadaşımla beraber çekilmiş bir resmimizi seçmiştim hediye olarak, üstelik bir bölümüne 15 sene önceki, diğer kısmına şu andaki halimizi gösteren bir resim bulmuştum :))))) şimdi buraya koyamıyorum zira 15 sene önceki halimizi paylaşmaktan pek hoşlanmıyoruz :DDDDDDD ama emin olun çok keyifli bir hediye olmuştu :)))

Sitenin sahipleri Zeynep hanım ve Başak hanım her türlü sorununuzda ellerinden gelen yardımı yapıyorlar, en dar zamanda bile sizi geri çevirmemek adına mutlaka alternatifler üretiyorlar ve sonunda sizin ve sevdiklerinizin yüzünde bir gülümseme olmasını başarıyorlar :))

Ufak bir tavsiye: Yılbaşı, Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Dünya Kadınlar Günü gibi özel günlerde baya yoğun oldukları için siparişlerinizi biraz erken vermeniz yararınıza olacaktır.

Sevgiler :)))))))

2 Mart 2010 Salı

İzmir


seneler önce babamın işi dolayısıyla bi yaz geçirmiştik, ilk defa da o zaman görmüştüm İzmir'i, ama o zaman nefret etmiştim
hiç arkadaşım yoktu, hiç tanıdığımız yoktu, annem öğretmenlerin girmesi gereken bir sınav için bütün gün ders çalışıyodu, babam işteydi abim zaten o yaz amcamın şantiyesinde çalışıyordu, iş öğrenmek için.

tam karşımızda bir ilkokul vardı, çevre apartmanlardaki çocuklar sabahtan akşama kadar bahçesinde oyun oynarlardı, ben sadece balkondan seyerderdim
annemle bikaç defa çıktığımız alışverişler de olmasa bütün yazı evde geçirdim denebilir :))))))))))))))))
kısacası çok kötü bir yazdı, ve ben bunu hep İzmir e bağlamıştım

Seneler sonra çok yakın İzmir'li arkadaşlarımın olması sayesinde tekrar keşfetmeye başladım bu muhteşem şehri, önce Çeşme ile başlayan hayranlığım sonra İzmir'i tanımakla devam etti, imkanım olursa kesinlikle hayatımı huzurla devam ettirebileceğim yer orası.

İş çıkışı Kordon'a gidip arkadaşlarla denize karşı bir bira içmek, Kızlar Ağası hanında közde pişmiş bol köpüklü kahveyi yudumlamak, Asansör'den muhteşem manzarayı seyretmek, saat kulesinde kuşlara yem vermek, palmiyelerin altına huzur bulmak, canın sıkılınca iş çıkışı 1.5 saatte Çeşme'de, Efes'te, Urla'da olabilmek :)))) hayali bile güzel :DDDDDD

Anlaşılan benim gene İzmir'e gitme zamanım gelmiş :)))

1 Mart 2010 Pazartesi

haksızlık, adaletsizlik, vurdumduymazlık artık ne derseniz deyin


gün içinde internetten bütün gazeteleri okumama rağmen, uzun zamandır haberleri izleyemiyorum, içim kaldırmıyor gerçekten. dün gece odamda bişeyle uğraşırken tv açık kalmış, haberler başlamış, gene bütün sinirlerim oynadı.
80 yaşında gözü görmeyen, felçli bir adamı 45 milyonluk su faturasını ödeyemedi diye kelepçeleyip nezarete götürmüşler. ailesi zaten bu karda kışta yıkık dökük bi yerde yaşamaya çalışıyor, adam felçli olduğu için kendileri çöplerden topladıkları bazı malzemelerle adamcağıza tekerlikli sandalye yapmışlar, şimdi de o parayı nasıl ödeyip de babalarını çıkartacaklarını düşünüyorlar
öbür taraftan birilerinin eşleri İstinye Park'taki Louis Vuitton Mağazasını kapattırıp milyarlarca liralık alışverişler yapıyor, Topkapı sarayında beğendiği antikaları köşk e getirtmeye çalışıyor, ya da kocaları makam arabalarını taşıtmak için en lüksünden tırlar satın alıyorlar, yollarının üstünde olduğu için otobüs durakları kaldırılıyor, yollar kapatılıyor, bir şatafat bir hengame sormayın gitsin
Zamanında Osmanlı'da padişahlar debdebe içinde yaşarken halk açlıktan kıvranıyordu, şu anda da malesef aynı durumdayız. Dünyanın en zengin başbakanına sahibiz ama halkımız 50 milyonluk faturasını ödeyemiyor.
Malesef yapılan yolsuzluklar, çalınan çırpılan paralar hep ayyuka çıktı ama kimse bişey yapmıyor, üstelik bu konuda yorum yapan köşe yazarlarının da işlerinmden kovulmasını isteyecek kadar anti demokratik bir ortamda yaşıyoruz artık
sinirlerim bozuluyor malesef haberleri seyrederken :((