9 Mart 2010 Salı

Mustafa Mutlu - Vatan Gazetesi - 06.03.2010

Mustafa...

Sevgili kardeşim...

Sana “Mustafa” diye hitap ettiğimi, “sevgili kardeşim” le başlayan bir mektup yazdığımı görenler, haklı olarak bizim yediği içtiği ayrı gitmeyen “iki Mustafa” olduğumuzu düşünecekler.

Senin yüzünü en fazla bir ya da iki kez gördüğümü, sohbetlerimizin ayaküstü iki dakikayı aşmadığını bilmeyecekler.

Ama sen...

Hem benim, hem de yüzünü bir kez bile görmeyen, seninle ayaküstü de olsa iki dakika bile sohbet etmeyen milyonlarca kişi için; hem “Mustafa”sın, hem de “sevgili kardeş...”

***


Dün senin mahkûmiyetinin sene-i devriyesini idrak ettik!

Demir parmaklıklar arasında dolu dolu 365 günü sen yaşadın belki; ama biz de yanındaydık!

Mesleğimizin doğası gereği yaptığın söyleşiler yüzünden “darbeci”, bilgisayarında bulunan “kitap hazırlıkları” yüzünden de “örgüt üyesi” ilan etiler seni...

Hayatın boyunca savunduğun demokrasiyi “ortadan kaldırmaya çalışmak”la suçladılar...

Eli kanlı katiller; sırf sahip oldukları para ya da çevre yüzünden ellerini kollarını sallayıp gezerken, düşüncelerini dile getirdiğin için seni içeri tıktılar...

“Düşünce ve ifade özgürlüğü” nün bu ülkede koca bir balon, “demokrasi”nin hep “sahibinden yana tartan bir kantar” olduğunu kanıtladılar!

***


Sevgili Balbay...

Ne ilginçtir ki seni içeri tıkanların korkusu bu bir yılda azalacağına iyice arttı...

O kadar korkuyorlar ki senin özgür kalmandan, “tahliye” kavramını senin için lügatlerinden çıkardılar...

Sadece bir önlem olan “tutuklama”yı, “cezalandırma”ya dönüştürdüler...

“Delilleri karartman tehlikesi ve kaçman ihtimali” olmadığı halde; seni, tam bir yıldır yeni doğmuş bebenden ayırdılar...

Şimdi hepimizin gözü onların üzerinde:

Eğer senin gerçekten de terör örgütü üyesi olduğunu kanıtlayamazlarsa... Kendileri toplum vicdanında teker teker “yaşam boyu karalanma” cezasına çarptırılacaklar...

“İçeride” geçirdiğin bu 365 günün hesabını ne sana, ne eşine, ne bebene, ne de yazılarından mahrum kalan yüz binlere verebilecekler...

***


Senin içeride geçirdiğin bu bir yılda çok şey değişti Mustafa...

Bu ülkede artık cumhuriyetin temel niteliklerine meydan okuyan tarikat üyelerine dokunmak yasak...

Ama o yobazlar için soruşturma yapan bir Cumhuriyet Başsavcısı, seninle aynı suçtan cezaevinde...

Sırada bir de ordu komutanı var!

Teröristler “demokrasi kahramanı” oldu; onlarla savaşan komutanlar “terörist...”

Yurtseverlik ise... En büyük “ihanet!”

Hani dünyada her sabah yeni bir “gün” başlar ya... Biz uzun zamandır her sabah yeni bir “gece” ye uyanıyoruz...

Kuşku, suçlama, iftira; günümüzün en gözde yatırım araçları!

Dün bu ülkenin insanına namlu doğrultan alçaklar, bugün sayın ve saygın “gizli tanık...”

***


Sana yazacak çok şeyim var Mustafa...

Ya da...

Hiçbir şeyim yok!

Çünkü senin o kör karanlıkta geçirdiğin her dakikada, bu ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak benim de sorumluluğum var...

Senin savunma hakkının elinden alındığı bir ortamda; dilin, beynin, elin olamadık!

Senden af falan da dilemeyeceğim bunun için...

Çünkü biliyorum ki yerinde ben olsam, asla affetmezdim...

***


Şimdilik bu kadar Sevgili Kardeşim...

Aynı çatı altında olduğun meslektaşlarımız Tuncay Özkan’a, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’a ve Ulusal Kanal İstihbarat Servisi Şefi Ufuk Akkaya’ya selamlarımı ve sevgilerimi ilet...

Ve ne olursun, yaz...

Yaşadıklarını, hissettiklerini, bizden gizlenenleri yaz...

Çünkü senin yaşadıklarını başkalarının yaşamaması için, yazacaklarına çok ama çok ihtiyacımız var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder